Kaç yaşında olursan ol, baban hayattaysa kendini her zaman çocuk gibi hissedersin. Baban hep oradadır ve senin dayanağındır. O varken sanki sen dokunulmazsındır; özellikle babanla iyi ilişkilerin varsa bu “dokunulmazlığın” ne anlama geldiğini daha iyi anlıyorsundur. Hayat zorlaştığında onu kolaylaştırmak için baban hep yanındadır ve tüm sorunlar onun varlığıyla uçup gider sanki.

Bir çocuk babasını kaybettiği gün büyür. Babasıyla birlikte tüm çocukluğu da bir anda yetişkin maskesine bürünmüştür çünkü yalnızdır hayatta artık. Güçlü olmanın, kendi içine ağlamanın, sorumluluk sahibi olmanın vakti gelmiştir artık. Bir günde büyümek zorunda kalan bir çocuk bu zorunluluk olmasaydı yine aynı kişi olarak mı büyürdü? Bu, cevabı asla bilinemeyecek bir soru.

Hayat insana her koşulda ayakta durmasını öğretiyor bir şekilde. Ve insan karşılaştığı bu zorluklardan nasıl kurtulup güçlü bir şekilde ayağa kalkabileceğini öğreniyor. Tabii bu da bakış açısıyla ilgili. Yaşadığın sıkıntılar geçene kadar ağlayıp sızlanacak mısın yoksa bir an önce ayağa kalkıp kontrolü eline mi alacaksın?

Her şeyde olduğu gibi burada da önemli olan şey bakış açısı. Durumu değiştiremiyorsan kendini değiştirmen gerekiyor. Bazen değişime başlamanın en iyi yolu -mış gibi yapmaktan geçer. İyiy-miş gibi, mutluy-muş gibi, güçlüy-müş gibi yaparak kendini buna inandırabilirsin ve zamanla bunların gerçekleştiğini görürsün.

Unutma, hayat her zaman güzellikler sunmayacak fakat getirdiği acıları da nasıl göğüsleyeceğin tamamen senin elinde.